Sosyal Medya

Makale

Post Modern Kültürün Hayatımızı Belirlemesi…

İnsanın gündelik hayatını belirleyen şey kültürdür. Kültürü oluşturan şey ise düşüncenin oluşturduğu parametreler ve bu parametreler üzerinden düşünceyi oluşturan bilme sürecidir. Sonuçta bu bilgi üzerinden bir dünya görüşü oluşturulur ve bu dünya görüşü ise belirli belirsiz bir şekilde hayatı biçimlendirmeye başlar. Bunu yaparken kamuoyu oluşturucu unsurların devreye girdiğini unutmamalıyız. Önce modernlik sonra post modernlik ciddi bir şekilde gündelik hayatımızı belirliyor.

İslam, bu toprakların ruhu değil mi?

Elbette ki öyle… Ancak Ä°slam bir dünya görüşü olma özelliÄŸini kaybetmiÅŸ durumdadır. Çünkü eÄŸitim, kültür, sanat ve düşünce üreten bilgi süreçleri Ä°slam açısından ele alınmamaktadır. Ayrıca eÄŸitimin müfredatını belirlememe gibi ciddi bir zaafa da iÅŸaret etmekte yarar var.

Her gerçeklik daha büyük bir gerçekliğin varlığına işarettir. Ulaştığımız her gerçeklik daha büyük bir gerçeklik zemini içinden anlamlandırılır. Bu yüzden arayışa ilânihaye devam... Bu temel gerçeklik zemini batılı bilgi süreçlerinde dikkate alındığını ve özellikle post modern bilgi tarafından ise içi boşaltılarak üst bir mercie çıkarıldığı gözlemlenebilmektedir. Hem çok öznel bir yapıyı işaret ederken bu öznel tecrübenin moda ve popüler kültür üzerinden nasıl bir yaygınlık oluşturduğu gözlerimizin önünde gerçekleşmektedir. Bu giyim, sanat ve mimari gibi birçok alanda uygulanıyor.

 

Modernlik kendisini çatışma zemini üzerine kurmuÅŸtur. Öteki inÅŸa ederek, bu öteki ile çatışarak kendini var etmiÅŸtir. Post modernlik ise modernliÄŸin bu çatışma alanlarını aÅŸma giriÅŸimine yönelmiÅŸtir. Ancak bu aÅŸmayı gerçekliÄŸi aÅŸmakla saÄŸlayacağını düşünmüştür. Bu yüzden gerçeklikle simge arasındaki farkı ortadan kaldırmış ve böylece çatışma alanlarını oluÅŸturan homojenlik ve heterojenlik, bütünlük ve parça, ideal olan ile reel olan ve deÄŸiÅŸken ile sabit olan arasındaki farkı aÅŸma adına onları göstergeleÅŸtirip aÅŸmaya çalışıyor.

Aslında toplumsal yapıyı ve bütün çatışma alanlarını göstergeler üzerinden dizayn edildiği dikkate sunulmalıdır. Toplumsal bütünlüğü sağlama noktasında da göstergenin veya imgenin harekete geçirildiğini gözlemliyoruz. Kültür ve toplumsal yapı arasındaki farkı, bilgi üretme süreçlerinde de bu yeni durumun aklın hareket alanını simgeye görünürlülük kazandırarak aklın hareket alanını ortadan kaldırdığını ifade edebiliriz.

İlginç değil mi? Modernleşmeyi sağlayan gerçeklikle görünürlülük arasındaki arada akıl yürütmeyi, post modern döneme geçildiğinde sanallık veya gösteri üzerinden tahttan indirilir ve bunu da gerçekliği bir üst gerçekliğe taşıyarak yapar... Lyotard, Jameson ve Bordrillard bu konuda birbirine yaklaşıyorlar.

Aslında içinde yaÅŸadığımız kültürel ve toplumsal yapıyı derinlemesine analiz ettiÄŸimizde bu üç post modern aydının haklı olması insanı derinden düşündürtüyor. Galiba ‘tarihin sonu’ tezleri, ‘bilimin sonu’ tezleri ve ‘felsefenin sonu’ tezleri de modernleÅŸmenin sonuna geldiÄŸini gösteriyor. En azından çıkış sürecindeki modernleÅŸme kendisini aÅŸmıştır.

 

Bunu iki örnek üzerinden tartışalım:

KılıçdaroÄŸlu'nun adalet yürüyüşü ile Afrin harekatı üzerine kopartılan fırtınaya bakıldığında bir üst gerçeklik üretme çabası içinde olunduÄŸu tartışılmaz olgulardır. KılıçdaroÄŸlu, adalet yürüyüşü ile mevcut iktidarın adaleti ikame etmediÄŸini dillendirme ve kamuoyunu yönlendirme adına medyayı arkasına alma ve muhalefet odaklarını tek çatı altına almayı arzulamıştı. Ak Partiyi destekleyen kitleleri de kendi yanına çekmek için adalet kavramı önemli bir avantaj saÄŸlayabilirdi. O yüzden adalet kavramı mitleÅŸtirildi, simgeleÅŸtirildi ve bir üst gerçeklik seviyesine çıkarılması için elbirliÄŸi ile medya aracılığını da devreye koydu. Ama yeterli ikna edicilik saÄŸlanamadı. Bunun çok farklı sebepleri olabilir. Ancak en önemli nedenlerinden biri, CHP’nin kuruluÅŸundan itibaren halk ile saÄŸlıklı ve adil bir iliÅŸki kuramaması, hep seçkin bir tutumun varlığı ve halka yukarıdan bakılmasını örnek verebiliriz. Ciddi bir medya desteÄŸi saÄŸlanmasına, yürüyüşe çok farklı muhalif katmanların katkı vermesine ve bunun deÄŸiÅŸik sivil çalışmalara kaynaklık edebilme becerisine raÄŸmen yeterli olumlu tepkiyi oluÅŸturamadı.

Ancak Afrin harekâtında ise milli bir dava ve beka sorunu üzerinden toplumsal katmanlarda bir mutabakat oluşturularak bir üst gerçekliğe çok rahat bir şekilde taşındı. Ve artık Afrin harekâtına yönelik her eleştiri doğal olarak ihanet ile suçlanmaya zemin oluşturur oldu. Bunun üzerine düşünmek elzem. Sanırım post modern aydınlar bu meseleyi çözümlemişler. Ve gerçekliği aştığınızda onu bir imgeye dönüştürdüğünüzde artık eleştiri alanının dışına da taşımış oluyorsunuz. Bunu benzer örneklerde de gözlemleyebiliriz. Ancak somut iki durum üzerinden biri tuttu diğeri de tutmadı. O zaman bunun nedenleri bize üst gerçekliği oluşturan nedenleri de verecektir.

Sorunumuzun ne olduğuna dair yanlış bakışlar yanlış tartışmalara neden oluyor. Bu yüzden bir türlü gerçek gündeme taşıyamıyoruz tartışmayı... Hâlbuki önce sorunu doğru tespit etmek elzemdir. Ama bunun için hem teorik bir akla hem de analitik bir zihne ihtiyaç vardır... Ortada bu ikisinden bir eser var mı?

Sorunumuz çok büyük ve çok derin... Bu sorunu çözmek içinde gerçekten çok güçlü bir akıl potansiyelini harekete geçirmek şarttır. Bu meselenin gerek şartı da farklı akılları salt bilme duygusuyla ve hakikat aşkı ile bir araya toparlayacak bir zemindir.

Ancak, bu kadar çok siyasetin baskın karakteri altında ezilirken fikriyat, düşünceye yönelik bir ilginin varlığını oluşturmak için de çok güçlü bir çabaya ihtiyaç hâsıl olacaktır.

Düşünce siyaseti de içerir ama sadece siyasetle sınırlı kalmamalı... Meseleyi deÄŸerlendirirken siyasal veçhesi kadar sosyal veçhesini, hatta sosyal veçhesinin deÄŸiÅŸik veçhelerini de dikkate almalı... Belki de kültürel antropolojiyi dikkate alarak yeniden bir deÄŸerlendirme zeminini kurmalıyız. Yoksa mesele çok sığ, çok sıradan ve çok tekrara dayalı bir trajikomik tutuma eviriliyor…

 

Meselenin özü kanaatimce şu: modern veya post modern bir kültürde yaşadığımızı Müslüman oluşumuzun karakteristik yapısı anlamamızı geciktiriyor. Başka bir dünyanın havasını solumak iyi gelmiyor. Ama bu iyi gelmemenin nedeni konusunda da kafalar karışık. Siyaset kurumu da bu modern kültürün temellendirdiği bir olgu. İktidar olduğunda her şey çözülür diye bakıldı. Ama iş öyle değil, çok farklı denklemler araya girdi. Bu yüzden çözülme bizzat Müslümanlarda gerçekleşti. Geçmişte kendi imkânları çerçevesinde iyi işler yapıldı. Ama nitelikliliği konusunda şüphe taşımalıyız. Çünkü telif eserler çok az olduğu halde tercümeler ise bize yine farklı bir kültürün izlerini taşıyordu. Yani kendimiz olmak için bir imkân yakalayamadık. Bu yüzden bugün ciddi sorunlar yaşıyoruz.

Bu çerçevede havasını soluduÄŸumuz kültürün oluÅŸumundaki temel paradigmayı öğrenmeden etkisini giderme imkânını bulamayız. Hayatımızı belirleyecek olan ÅŸey popüler kültür olacaksa ki öyle… Bir örnek; CNR de kitap fuarı vardı. Oraya gittiÄŸimde büyük bir kalabalık ve sıralarda daha çok genç insanlar gördüm, merak ettim, bakmaya gittim, tiwitir fenomenleri olduÄŸunu söylediler. İçerde ise ömrünü düşünceye adamış yazarlar vardı. Etraflarında kendi dostları dışında kimse yoktu…

Hali pürmelâlimiz böyle maalesef…

Bu yüzden ciddi bir düşünce geleneÄŸi oluÅŸturma çabalarına katkı verecek bir iradeyi ve çabayı harekete geçirmeliyiz. Ve bunu gecikmeden yapabilmeyi becerebilmeliyiz…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.